Sosyal medya uygulamalarının hayatımıza girmesiyle, face to face iletişim neredeyse bitme noktasına ulaştı! Peki neden?
Bireyler arası iletişimin tükenmesinden dem vuran eski kuşağın akıllı telefonlarında tavla oynadığı günümüzde, gençlerde boş durmuyor ve sosyal medyayı dibine kadar kullanıyor. Her anımızı, her hikayemizi, her durumumuzu, tüm hissettiklerimizi ve deneyimlerimizi paylaştığımız bu platformlar nasıl oldu da arkadaşlarımızla yüz yüze görüşmekten bizi alıkoyacak kadar hayatımıza yerleşti? Bu sorunun cevabını kısaca açıklamaya çalışacağım.
Sosyal Medya Kontrol Edilebilir
Sosyal medyanın iletişim ayağındaki en önemli özelliği kontrol edilebilir ve güven faktörünü barındırıyor olmasıdır. Kontrol edilebilirlik konusuna gelmeden evvel hackelenebilecek hesapların nasıl güven faktörü oluşturduğunu kısaca anlatayım.
Güven Faktörü
Face to face yani yüz yüze iletişim her zaman insanların içinde şüphe unsurunu barındırır. Yani sohbet ederken paylaşımda bulunurken kendinizi hep tedirgin hissedersiniz çünkü sözcükler ağzınızdan çıkar ve dönüşü olmaz… sonuçta düzenle veya kaldır seçeneği yüz yüze iletişimde yok 🙂
Gelelim bir diğer güven unsuruna, kişilerin beğenilme arzusu ilkel benliğimizin ana özelliklerindendir. Bu durum da kişinin kendine olan güvenini de arttırır. Yani kişiliğimize duyduğumuz güven olgusu sosyal medya likeları ile pekişmektedir. Özgüvenimizi arttıran, egomuzu tavan yaptıran ve en önemlisi yüz yüze iletişimde sahip olamayacağımız bireysel itibara sosyal medya uygulamaları ile ulaşabiliyoruz. Bireyler arası etkileşimde itibar edinilmesi zor, kaybedilmesi kolay bir unsurdur. Oysa Facebook’da aldığınız ileti likeları değişmez, instagramda fotoğraflarınız her daim halo etkisiyle sunulur.
Kontrol Edilebilirlik
Geçelim kontrol edilebilirliğe… kişiler sosyal medya üzerinden tüm paylaşımlarını arzu ettikleri görünüme ve algı yönetimine dayanarak düzenler, check eder ve paylaşır. Daha sonra istediği beğeniyi alamadığında da isterse tekrar revize eder isterse tamamen kaldırır. Kısacası nasıl görünmek istiyorsak öyle görünürüz, nasıl anlaşılmak istiyorsak öyle de anlaşırız. Bunu yönetmek elimizdedir.
Sözler ağzınızdan çıktığında özür dilersiniz ama, yanlış olduğunu düşündüğünüz bir video paylaştığınızda onu silip doğru algı yönetimi sağlayacak videoyu paylaşıp konuyu isteğiniz şekilde yönetebilirsiniz.
Örneğimizi spesifikleştirelim… Gittiğiniz bir mekanda 365 adet farklı açıdan çekilmiş fotoğrafla bir yıllık “Geziyorum dostlar sağolsun” paylaşımınız hazır, beğenmediğiniz çilleriniz filtreler sayesinde ağrısız acısız şekilde yok oldu ve siz artık Afeti Devran Nerimansınız 🙂
Duygusal Açlık Sendromuna Son
Her insanın istediği güzellik algısına uygun forma kavuşmak ve bunun takdir edildiğini görmektir. Yani görsellik ve güzellik kavramı ezelden beri geçer akçe olmuştur. Güzel olan aynı zamanda takdire şayandır. Düşünce kalıpları bu doğrultuda şekillenince insanlar da kendilerini bu algıya uyumlandırabiliyorlar. Nasıl mı? Filtreler sağ olsun 🙂
Hepimizin içinde insani bir takdir edilme içgüdüsü bulunuyor. Sosyal medya uygulamaları bu var olan egomuzu okşuyorken, nasıl kayıtsız kalabiliriz ki?
İnstagramda filtreler ile güzelleşiyor, güzelleştiriyoruz; Facebookda durumumuzu istediğimiz algıyı yaratacak şekilde değiştiriyoruz; swarmda istediğimiz yerde bulunuyor; snapten anlık iletileri hikayemiz yapıyoruz. Peki ya sonra…? Sonra ne mi oluyor? Nevi şahsına münhasır bir insan oluyoruz. Özel ve güzel oluyoruz. Seviliyoruz, özgüvenimiz okşanıyor musmutlu olup ‘vay behh ben neymişim’ diyoruz.
Çöp Kutusu Görevi
Bireyler karşılıklı iletişim yoluyla söyleyemedikleri duygularını, içinde tutmak yerine artık sosyal medya aracılığıyla duyuruyor. İçlerinde barındırdıkları öfke, kin, nefret ve pek çok duygu durum değişikliğini sosyal medya yoluyla paylaşabiliyor. Sosyal medya bu yönüyle bireylerin elemini kederini akıttıkları bir sosyal çöplük platformuna dönüşüyor.
Bakınız; yalnızlıktan dem vuran teneşirlik amcalar eşlerine göstermedikleri o Fransız erkeği romantizmini “ciddi bayanlar eklesin” dedikleri iletilerindeki özgüvene saklıyorlar. Ya da arkadaş ortamında çok hareketli çok optimist bir bireyin fake bir hesabından acı ızdırap ve sonu intihar ile biten iletilerini okuyoruz.
Sosyal Yalnızlığa Son
Sosyal medyanın en güzel yanı da bireylerin içinde bulunduğu yalnızlık duygusunu sahip oldukları arkadaş sayısıyla giderebilmeleri… Facebook hesabımızdan hiç tanımadığımız insanlara ulaşarak her arkadaş teklifimizi kabul eden kişi ile beraber içinde bulunduğumuz yalnızlığa son veriyoruz. Bu neye yol açıyor tabi ki tanınır ve bilinir yani kabul görmüş hissedip, mutlu ve sosyal bir birey haline dönüşmemizi sağlıyor.
‘İnsan sosyal bir hayvandır’ kuramının en çok kendini hissettirdiği yer sosyal medyadır. İnsanlık var olduğu sürece sosyal hayattan kopamayacak ve iletişimde kalacak. Sosyalleşmenin türleri ve yolları değişse de insanlar her daim fark edilmek ve güzellik algısının bir parçası olarak yaşamlarını sürdürmek isteyecek.